30.06.2008

Seyahat Ayrıntıları

Aradaki mesajlarda yazdığım gibi, dönüşümüz Midilli'den Cunda adasına oldu. Raporlarda 10knot Yıldız rüzgar gösteriyordu. Bizde tam limandan çıktık ve Yıldız rüzgar ile karşılaştık. Pruvamızı Çıplak Ada olarak ayarladık ve iskele kontra, 3,5 saat süren harika bir orsa seyire başladık. Bu seyir, bu seyahatte yelkene doyduğumuz andı.
Dönüşte de bizimle Göcek'e gelecek olan Kenan, Altan ve Nejat ile birlikte, Cunda-Bozcaada-Gelibolu-Tekirdağ-İstanbul rotası ile geri döndük.

Yaşadığımız aksilikler:

Cunda adasından çıkarken ilk aksiliği yaşadık. İki gün önce yanımıza Güneye inen büyükçe bir gulet gelmişti. Benim sancak tarafımda kıçtan kara olmuştu. Bu gulet biz çıkmadan önce, yoluna devam etmek üzere ayrıldı. Fakat çıkarken anlayamadığım bir sebeple tonozu bırakmadılar ve limanın ağzına kadar tonozu götürdüler. Tabii tonozun zinciri de sürüklenip yer değiştirdi. Sabah saat 6:00 da biz ayrılırken demiri aldığımızda, bir baktım bizim çapa biraz ağır ağır geliyor. Tam çapa su altında göründüğü anda, çapanın üstündeki koca zinciri farkettim. Hemen mürettebat dan kakıcı istedim, amacım zinciri çapanın üstünden itip çapayı kurtarmaktı. Fakat bu çaba sırasında bizim alüminyum kakıçın tutma yerindeki, siyah süngerimsi el tutamaçı elimde kaldı ve kakıç denize gitti. İmal eden, içine azıcık tutkal sürüp bırakmış. Allahtan suya batmadı ve tekrar tekneye aldık. Bu durumda tekneden denize atlayıp, çapayı kurtarmak şart oldu. Bu iş için Kenan görevlendirildi ( tabii çok çabuk şekilde ). Kenan 30 saniye içinde şortu ile suya atladı ve çapayı kurtardı. Böylece ilk problemimizden zararsızca sıyrıldık.

Gelibolu benim çok ürktüğüm bir liman. Küçücük balıkçı barınağındaki derinlik ve tonoz halatları karmaşası, beni hep ürkütmüştür. Bu yüzden ilk önce büyük motorların yanaştığı dış limanı denedik. Fakat bordamız çok alçak kaldı bu yüzden balıkçı barınağına gidelim dedik. Dikkatle içeri süzüldük. Hemen girişte, iskele tarafta boş bir yer dikkatimi çekti. Oraya kıçtan kara olayım diye düşünürken, birisinin bize el ettiğini ve daha iç taraflara çağırdığını farkettik. Bizim Melih hocanın bir sözü vardı, "en doğrusu başkasının söylediği değil, sizin içinize tam olarak sinendir" diye. Ben bu sözün doğruluğunu birkaç kez yaşadım. burada birkez daha yaşamak zorunda kaldık. Bu arkadaş bize el edince daha içlere doğru girdik,ben içeri girdikçe betim benzim attı, sanki limanın içi tuzak kurulmuş gibi. Her tarafta tonoz ipi ve yüzer halde halatlar.. Bir ileri bir tornistan yaptığımda, bir baktım bağlı olan balıkçı teknelerinden biri bize doğru hareketleniyor. Hemen salmayı onun tonozuna taktığımızı anladım. Allah verede daha büyük problem olmadan kurtulsak. Kurtulmak motora yol vermem gerekti ve o anda motor stop etti. Bir çalıştırma denemesi ama sonuç başarısız. Hemen koltuk halatlarını iskele omuzluklardan, balıkçı teknelerine attık. Çünkü bizim tekne kontrolsüzdü artık. Aklıma ilk gelen pervaneye halat doladığımız ve o yüzden motorun çalışmadığı oldu. Maalesef haklı çıktım. Bize el edip oraya çağıran arkadaş, hemen mayosunu ve gözlüklerini kaptı ve keskin bir bıçak alıp geldi. Suyun içinde de gözgözü görmüyor. Neyse dalıp pervaneye dolanan halatı kesti, daha sonra salmayı tonoz halatından kurtardık ve sonunda kıçtan kara olduk.

Tekirdağ'a geldiğimizde marinanın içini görünce şaşırdım. Ben en son geldiğimde, burada in-cin top oynuyordu. Bu sefer bütün aborda olunacak yerler küçük kayıklar tarafından parsellenmiş. Zar zor gözümüze kestirdiğimiz bir yere kıçtan kara olduk. Tam rahatlayıp nefes alacağız, birisi geldi ve bize: "iki saat sonra burada havai fişek gösterisi olacak, tekneniz zarar görebilir, size tavsiyem başka boş bir tarafa gidin" dedi. Biraz mırın kırın ettikten sonra teknenin selameti için adamın dediğini yaptık. Çünkü, o taraftaki birkaç tekne daha yerlerini değiştirdi. Tam bulunduğumuz yerin karşısında başka bir bulduk ve oraya geçtik. Yine kıçtan kara. Tabii her seferinde demir at, tuttu mu kontrol et, koltuk halatlarını ayarla, sonra tekrar demir topla v.s. aynı işler bir daha. Buraya geçtikten sonra yanımıza, Alman bayraklı bir yelkenli daha geldi. Biz şehri dolaşmaya çıktık ve saat 01:00 gibi tekneye yatmaya geldik. 02:30 gibi baktım havuzluktan birilerinin sesleri geliyor. -Dan !! -Dan !! birileri havuzluğa vuruyor. Bende kıç altında yatıyorum. Lumbozu açtım, sonrası aynen şöyle:

- Ne oldu kardeşim gecenin bu saatinde ?
- Birader kusura bakma, tekneyi buradan kaldırmanız gerekiyor.
- Nasıl olacak o ?
- Valla bizim 20 metrelik bir tekne var, burası onun yeri, şimdi denizden geliyor.
- Kardeşim ben 5 saattir buradayım, neden gündüz göyüyle söylemediniz? Ben bu saatte nasıl demir toplayayım, başka yere gideyim ya ?
- Valla çok haklısın ama bizim tonoz falan burada, başka yere baktık sığabilir miyiz diye ama olmuyor.
- Kardeşim ben sabah 5 de çıkacam zaten, bekle 3 saat daha, sonra girersin gündüz gözüyle.

Sonuçta tartışmayı biz kaybettik ve o saatte demir topladık. Gittik marinanın ortasına attık demirimizi, yaktık demir ışığımızı, cam çerçeve açık yattık.


Seyahatimizle ilgili bazı ayrıntılar:




  • Gidiş-dönüş toplam 500 mil yol yaptık.

  • Gidiş, Marmara Adası-Çanakkale-Bozcaada-Midilli-Cunda

  • Dönüş, Bozcaada-Gelibolu-Tekirdağ-İstanbul

  • Toplam 530 Ytl mazot yaktık.

  • Midilli'de ki transitlog v.s. masrafı, yaklaşık 100 Eur

  • Hava, %60 Kuzey, %40 Güney esti.

  • Genova ile zaman zaman motora yardımcı olduk.

  • 14bg Yanmar, Çanakkale boğazında zorlanmadı. (*)

(*) Çanakkale'yi çıkarken, (her iki taraftan da) kıyıdaki arabaların plakasını okuyacak kadar yaklaşmak gerekiyor. O zaman ancak ters akıntıyı kullanabiliyorsunuz. Aksi takdirde boğazın başlarında bizim yaptığımız gibi, 2 knot ( gps hızı ) dan yukarı çıkmazsınız. Ne zaman karaya çok yaklaştık, hızımız 5-6 knotlara çıktı. Tabii sığlıklara ve topuklara çok dikkat etmek gerekiyor. Ya mevkiyi çok iyi bilmelisiniz, ya da elinizde muhakkak sığlıkları gösteren bir harita olmalı.

Hiç yorum yok: