7.12.2008

Talya Karadeniz' de - Poyrazköy

Hevesle gerçekleştirdiğimiz Poyrazköy gezimizden döndük. Gerçekten çok güzeldi. Aralık ayının başları sanırım hep böyle yumuşak oluyor. Tekneyi almadan, bunu ve bu tip benzeşen mevsimsel olayları fark etmiyordum. Şimdi blogun geçmiş tarihli yazılarına bile bir göz atsam hemen farkediyorum.

Geziye katılan tekne sayısı iki. Bengül ve Talya. TALYA mürettebatı ben, hanım ve ufaklık. BENGÜL mürettebatı da Cengiz, Bengül hanım ve oğulları Atakan.

Hepimiz saat 9:30 da teknelerimizin bağlı olduğu F6 iskelesinde buluştuk. Biz de bayağı eşya vardı. Uyku tulumları, battaniyeler, kıyafetler, dizüstü bilgisayar, kitaplar v.s. bir sürü şey. Hanımlar devrede olunca bunlar kaçınılmaz oluyor. Fakat bilgisayar bayağı işe yaradı. Çocuklar akşamları DVD falan seyredince kimse halinden şikayetçi olmuyor.

Hava kapalı gibi, ara ara sıyırıyor, güneş bir kaybolup bir gözüküyor. Rüzgar Lodos yönünden esiyor. Bu bizim boğazı çıkarken avantajımıza. Ama ben Lodos estiğinde boğazdaki akıntının bu kadar tersine döndüğünü bilmiyordum. Neyse ondan sonra bahsederiz.

Her seyirde yaptığım rutin kontrolleri ve işlemleri tekrarladım. Keskin bir denizci bıçağını havuzlukta güvenli bir yerde bulundurmak, GPSi açıp havuzlukta bulundurmak, VHFi açmak, yakıt deposunu doldurmak v.s. gibi işler rutin olarak yapılanlar.

Saat 10:30 da seyrimiz başladı. Bu seyrin tamamı motorla yapılacak. Çünkü boğazda yelken açmak yasak. Her ne kadar yelkenin tadına bu gezide varamamış olsak da Boğazda olmak onu telafi etti. Lodos da bize çıkışta çok yardımcı oldu. Gps e ara ara göz attığımda 5,5- 6 knotları çokça gördüm. Lakin inerken Boğazın en kuzeyinde 5,5 ortalama, FSM köprüsünden sonra da 3,5-4 knotlara düştük. Dönüşün tüm ortalaması 4 knot oldu. Bu beni çok şaşırttı çünkü daha önceki boğaz inişlerimde teknenin hızı karaya göre 8-9 knotları buluyordu. Demek ki bu işte Lodosun etkisi çok fazlaymış. Bunu da anlamış olduk.

Talya önde, Bengül çok yakın takipte 3,5 saatte Poyrazköy'e vardık. Cengiz Poyraz restauran ile ve Poyrazköy muhtarı ile konuşmuş ve geleceğimizi haber vermişti. Restaurantdaki arkadaşlar limana gitmememizi, kendilerine ait bir iskeleleri olduğunu, buradan bize elektrik de temin edebileceklerini Cengiz'e bildirmişler. Her ne kadar derinlik konusunda şüphelerim olduysa da, duyunca çok sevindim. Çünkü elektrik alabilmek, tekneyi gece kalırken ısıtabilmek anlamına geliyor. Bu da bizim familyayı çok mutlu edecek ve daha sonra da daha kolay teknede kalmaya razı olacaklar, buna eminim.

Limana temkinli şekilde girdik. Koltuk halatları hazırlandı. Usturmaçalar yerleştirildi. Önce Bengül iskelenin bir tarafına sonra da Talya diğer tarafa aborda oldu..

Şimdi buradaki durumu anlatmam lazım. Bir kere hala İstanbul sınırları içindesiniz ama bir o kadar da dışarıdasınız. Her taraf yemyeşil. İnsanlar çok konuksever. İskeleye aborda olmuşunuz. Tekneden tekneye muhabbet şahane. Cengiz'e bir ara "-Yahu sanki Akdeniz'de bir yerlerdeyiz gibi, değil mi" dedim. Ama hakikaten öyle, anlatmakla olmaz görmek ve yaşamak lazım.

Cengiz'le hanımları ve çocukları teknede bırakıp köyün meydanına yollandık. Maksat muhtarı bulup ilgilendiği için teşekkür etmek. Önce muhtara ulaşamadık, ama teras gibi bir yer olan köy kahvesinin bahçesinde oturup kahve ve çayları lüpledik. Sonra Cengiz muhtarı buldu ve teşekkürlerini iletti.

Yavaş yavaş saat ilerledi ve Poyraz restauranta yerleştik. Sonra, soframıza F6 iskele komşumuz Ekim teknesi Can Buluman ve ailesi de katıldı. Çoluk çocuk yendi içildi çok keyifli sohbet edildi.

Saat 12:00 gibi herkes teknelere yollandı. Can beylerde karadan evlerine döndüler.

Tekneye elektrik bağlantımız da olduğu için hemen ısıtıcıyı çalıştırdık. Teknenin içi anında hamam gibi oldu. Hatta fazla sıcak olduğu için termostatı ayarlayıp yaklaşık 5 dakika da bir devreye girip, bir dakika çalışmasını sağladım Bu şekilde sabaha kadar mükemmel bir konforla geceyi sabah ettik. Özellikle hanım bu işten çok memnun kaldı. Şimdi sık sık teknede kalma isteğini tekrarlamaya başladı.

Sabah getirdiğimiz kahvaltılık malzemelerle Bengül teknesinde ortak bir kahvaltı hazırladık. Nasıl keyifli oldu anlatamam. Sohbet, sıcak çay ve kızarmış ekmek! Evet yanlış okumadınız kızarmış ekmek.. Bengül' de küçük bir ekmek kızartma makinası var, hemde kızarttığı ekmeklerin üzerine yazı bile yazıyor.

Geri dönüş vakti geldiğinde bizimkiler başladı balık tutalım diye pres yapmaya. Ben de tekne ile ortalarda durup oyalanmayı sevmiyorum. Cengiz de benim kafada. Ama hanımların gönlünü de yapmak lazım. Ben de bir rapala var. Rahmetli Yaman Koray'ın bir kitabında markası ve ayrıntıları ile anlattığı bir takım bu. Aynısını yapmıştım. Onu salladık suya, giderken kısmetimizde varsa birşey alırız diye. Bir cerrah eldivenini de olta ile kıç ıstralya arasına amortisör görevi yapsın diye bağladım. (Fotoğraflara bu düzeneğin resmini ekledim.) Amaç oltaya balık atladığında misinanın kopmaması ve bizim balık geldiğinin farkına varmamız. Herkes pür dikkat oltaya bakıyor. Yaklaşık yarım saat geçti ve lastik eldiven gerildi. Ayrıca hafif titreme yapmaya da başladı. Hemen motor yavaşa, olta usul usul toplandı veee küçük bir palamut. Şimdi herkesin keyfi tamam oldu. Bu da bize bu yolculuğun hediyesi oldu.

Arkada silinmiyecek anılarla Talya, Marmara ve Ege'den sonra Karadeniz' e de karinasını değdirdi.

Poyrazköy

Hiç yorum yok: