27.08.2009

Rodos'a Doğru

Büyüksemizce'den Rodos'a doğru saat 12:30 gibi yola çıktık. Hava da Türkiye anakaradan uzaklaştıkça üzerine koymaya başladı. Ortalama 25-30 knot rüzgarla seyrediyoruz. Mürettebat gayet huzurlu. En ufak bir sıkıntı belirtisi yok. Hatta Arzu'nun o sallantıda hazırladığı sarımsaklı yoğurtlu mantı, tüm yiyenlere mutluluk dağıttı. Kesinlikle savunduğum bir fikir, en zor anlarda yenilen yemek veya kuzineden gelen nefis kokular hep moralleri en üst seviyede tutuyor. Saat 16:30 da Rodos Mandraki limanına girdik. Burada yer bulmakta sıkıntı olmaması açısından bir acenta ile haberleştik. "Kronos Yacht Agency" den, Katerina'ya geldiğimizi haber verdik. Limanın içinde, bizi gençten güleryüzlü birisi karşıladı. Bu Nikos'du. Limanın içi de bayağı kalabalık. Acaba haber vermeseydik yer bulabilir miydik?
Baktık, Nikos bizi daracık bir yere çağırıyor. Hey allahım yahu, kayığın zor sığacağı o daracık yere bu 42feet lik tekne nasıl girecek? Neyse pozisyonumuzu aldık, demirimizi funda ettik, kıçtan iskeleye yanaşmaya başladık. İskelemizde koca bir motoryat, sancağımızda bir Beneteau 40. Aralarına girmeye çalışıyoruz. Onu ittir, bunu ittir, "-hoop dokunuyoruz !!, usturmaçaları şuraya takviye edelim !!" v.s. nidaları arasında, zorla da olsa yerimize girdik. Ohh, artık rahatız dedik, Nikos bize: "-Yanlız buranın sahibi var, eğer denizden dönerse sizi başka yere almam gerekecek" dedi ve bizi anında demoralize etti. Şöyle bir tekneyi toparlayıp gezelim derken, yaklaşık yarım saat sonra, Nikos beliriverdi ve: "-Üzgünüm, buranın sahibi geldi, size aşağıda bir yer ayırdım, oraya gelin." dedi. Tabii tepemin tası attı. "Yahu Nikos, madem aşağıda yer vardı, neden bizi bu daracık yere soktun?" dedim. Valla şu anda ne cevap verdi hiç hatırlamıyorum. Demirimizi paşa paşa topladık, kolayca daracık yerimizden çıktık. Nikos bizi yüzer lokantanın olduğu tarafa çağırdı. Demirimizi tekrar funda ettik ve gösterdiği yere girdik. Fakat demir teknenin pruvasından düz olarak karşıya değil de, pruvadan iskele başomuzluğa doğru serildi. Dolayısı ile tekne zincir kasıldığında iskele tarafa yüklenmeye başladı. Tabii huzursuz olduk. Ama artık üçüncü defa, "demir al-çık-gir-demir bırak" yapmayı kimsenin gönlü istemedi. Bu arada giriş çıkış işlemlerimizi de, Kronos'dan Katerina'ya devrettik. Nikos hemen liman polisini getirdi. Pasaportlarımız Türk olduğu için polisin bizi görmesi gerekiyormuş. İşimizi hallettikten sonra gidip şehrin içini bir turladık. Planımız ertesi gün araba kiralayıp adanın içine dalmak. Araba kiralama işini de yine Kronos'dan hallettik. Ertesi gün Rodos'u komple turlayıp yedik, içtik, yüzdük, denize girdik. Rodos turumuzdan tekneye döndükten sonra, iskele tarafımızda duran sürat motoru irisi teknenin sahibi yaşlı ama genç gözüken Yunanlı beyefendi ile tanıştık. Haklı olarak, demiri yamuk attığımız için teknesine çok bastığımızı, havanın gece üzerine bir kaç bofor daha koyacağını bize hatırlatıp, demir tazelememizi rica etti. Hakikaten hava o anda limanın içinde bayağı esiyor ve raporlara göre de gece üzerine daha çok koyacak gibi duruyordu. Ben gönülsüzce Engin'e baktım o da onaylayınca "Tamam" dedik. Bizim hanımlarında dünya umurlarında değil. Havuzlukta bamya ayıklıyorlar. Hatta bizim Yunan beyefendi onların sebze merakını görünce ertesi günü kurulacak olan pazara bir gözatmalarını önerdi. Neyse, biz kıç koltuk halatalarımızı fora ettik. Başladık demire doğru yürümeye. Hava da tekneyi bordasından zorluyor. Demire doğru yürüdükçe Engin'de zinciri topluyor. Derken birden teknenin burnu aşağı bastı. Engin: "-Taner, demir takıldı gelmiyor." dedi. Hava liman içinde bayağı esiyor, hanımlar bamya ayıklamakta, ben dümende, Engin ırgatta, ihtiyar beyefendi kıyıdan bizi gözlemekte... Kısa bir durgunluktan sonra iskele, sancak v.s. derken demir aynen yerinde duruyor. Ardından gulete takıldığımızda yaptığımızı yapalım dedik. Ama 360 derece manevra yapmak mümkün değil. Karşı iskelede kıçtan kara olmuş koca teknelerin tonoz halatlarına pervaneyi taktırmak an meselesi. Yaklaşık 20 dakika o şartlar içinde yapabileceğimiz ve bildiğimiz her şeyi denedik. Bu arada iskelede bizi izleyen küçük bir topluluk bile oluştu. İhtiyar beyefendi de sanki bizi çıkardığına pişman öyle sus pus bize bakıyor. Halbuki ilk çıktığımızda şöyle yapın böyle yapın diye talimatlar da veriyordu. Demirimiz inatla takıldığı yeri bırakmadığı için artık pes ettik. Engin tekrar zinciri boşladı, tornistanla yerimize aynen çıktığımız gibi girdik. Nasılsa artık kazık gibi tutan, tarama ihtimali bile olmayan demirimiz var. Tabii hava gece sertleyeceği için önlem almak lazım. Teknedeki uzun koltuk halatlarından birini, teknenin sancak pruvasındaki koçboynuzundan iskeleye açmaz aldık. Ayrıca bulunduğumuz yerin sahibi olan teknenin bağlandığı tonoz halatınıda aynı koçboynuzuna volta ettik. Bu tonoz halatını daha öncede görmüştük ama hem Nikos'un ısrarla demir atmamızı istemesi, hemde tonozun tekneyi taşıyıp taşımaması konusunda emin olmamamız yüzünden kullanmamıştık. Neyse, bu uygulama sonunda zinciri de boşlayınca tekne iskele tarafa yaslanmayı kesti. İhtiyar beyefendi de bize teşekkürlerini sundu ve BMW motorsikletine binip gitti. Ardından bizde hemen Katerina'ya gidip durumu anlattık ve bize ertesi gün sabah erken bir dalgıç bulmasını rica ettik. Tamam, dedi ve sabah için konuşup birisini ayarladı. Bozulmuş olan moralimizi toparlayıp tekneye döndük. Yemeğimizi yedik. Tabii ki yemekte bamya vardı. Güzel uzun bir sohbetten sonra herkes uykuya çekildi.
Sabah erken tam kararlaşılan saatte dalgıcımız bir minibüs ile geldi. Birde bayan asistanı var. Biraz sohbet ettik. Adam motorsiklet yarışçısı Kenan Sofuoğlu'nun hayranı çıktı. Minibüsünü açıp içini gösterdi. Bir tarafta kocaman Sofuoğlu'nun posteri yapışık. Ardından pazarlık ettik. 100Avro ya işi yapacağını söyledi. Bir daha sefere yarı fiyatını alacağını söylemeyi de unutmadı. Tabii biz bunu duymazdan gelip böyle birşey olmamasını diledik. Dalgıcımız bir şamandıra ile dalıp 10 dakika içinde şamadıranın ucunda demirimiz ile geldi. Sorduğumuzda, demirimizi ordan kendi imkanlarımızla kurtarmanın asla mümkün olmadığını söyledi. Meğerse demir tam ortadaki dev tonoz zincirine takılmış. İşimiz bitince teşekkür edip halatlarımızı fora ettik ve Rodos'dan ayrıldık.
Özetle, Rodos turistik bir ada. Kumburgaz, Silivri'nin hallicesi. Bir daha gider miyim, gitmem. Bir kere görmek yeter. Fakat deniz inanılmaz temiz. Bütün plajlarda pırıl pırıl su var. Yeme içme de doğru yerleri bulursanız fena değil. Bu arada bir daha mümkünse giriş işlemlerimi kendim yapıp acentaya vermem. Biz su-elektrik-iki günlük marina-polis ücreti ve servis bedeli olarak 210Avro ödedik. Bizim Kiwi' nin geçen seferinden kalma Yunan transitlogu vardı. Bu belge yaklaşık 50 avro değerinde. Fakat Kronos'un verdiği dokümanda bunun ücretinin düşülmediğini gördük.
Bundan sonra istikamet Simi.

Hiç yorum yok: