7.08.2017

Cyclades -3-

Bütün gece Kalandhon koyu esti de esti.
Fakat sabah saat 4:00 gibi rüzgar kesildi.
Rüzgar kesilince bizim Talia hemen kamaradan havuzluğa kaçtı.
Talia sıcağa hiç dayanamaz.
Sırf bu yüzden klimalı tekne baskısına boyun eğmek zorunda kaldım.
Bu da ayrı bir hikaye, yeri gelince başka yerde anlatırım.

Sabah saat 7:30
Sabah hava kaldığı için benim Kalandhon koyu ile ilgili düşüncelerim, koyun o sakin ve tertemiz denizini görünce anında pozitife döndü.
Kalsak mı, kalmasak mı diye düşünürken, kaptan Necat Schinousa’ya gidelim dedi.
İstikamet Schinousa, yaklaşık bir saatlik yol.
Sabah miskinliği, rüzgarsızlık falan derken 1 saatte motora kuvvet Schinousa Mirsini koyuna geldik.

Okuyanlar hatırlayacaktır, burası Reyhan ablanın gözlerinin kızarıp Eyüp abiye küstüğü yer.
Kıyıdaki ılgın ağaçlarını görünce direk bu geldi aklıma.
Biz çok sakin havada geldik. Daha herkes uyuyor.
İlk intiba ortamın çok şirin olduğu.
Bütün demirlemiş teknelerin zincir ve çapaları suyun içinde pırıl pırıl gözüküyor.
Koyda uygun bir yer bulduktan sonra diğer zincir ve demirlere bakıp uygun bir yere zincirimizi serdik.

Sağımızda İtalyan bir motor yat, solumuzda ise Bavaria 50 bir charter teknesi var.
Ben, kendim için meşhur yoğurtlu kahvaltıdan hazırlamak üzere aşağı indim.
Aradan biraz zaman geçip tekrar yukarı çıktığımda, iskeledeki Bavaria 50’ nin  bize yapışık olduğunu gördüm.
Dümende bir genç çocuk, abuk sabuk gaz verme, aniden tornistan v.s. aklınıza ne gelirse yapıyor.
Ulen n’oluyo derken, dümendeki, koca bir usturmaçayı güvertedeki diğer arkadaşına verdi.
Neyse, aramızda koca usturmaça ile bekliyoruz, ne yapacak diye.
Aaa, yine dümene gidip gaz, tornistan v.s.
Ya, evladım biriniz ırgata gidip şu zinciri toplasanıza, dedik.
Neyse tavsiyemize uyup, gidip zinciri toplamaya başladılar.
Tekne bizden yavaş yavaş uzaklaştı.
Ama sonrası yine felaket.
Neyse çok dedikodu yapmayalım.

Seyirdeyken teknenin motor hızında yaklaşık 1knot luk bir yavaşlama hissettmiştik.
Dalıp bir pervaneyi kontrol edelim dedik.
Hakikaten pervane bayağı kekamozlu.
Fakat nefesle temizliğini yapmak zor.
Teknede küçük tüp var, onunla yapalım dedik.
Fakat bizim Necat keyif adamıdır.
Dur acele etme, kahvaltıdan sonra yaparız falan diyor, ama benim gibi iş bitsinci adamları hasta eden bir davranış bu.
Ama kaptan o, tamam dedim.
Kahvaltımızı ettik.

Kahvaltı sonrasında, bizim kamarada oğlum tuvalete girince, havalandırma deliğinden kahverengi sıvılar geldiğini gördük.
Eyvah, hayatımda yaşamadığım kahverengi bir maceraya mı yaklaşıyorum yoksa ?
Halbuki uzun yolda vanayı açıp pis su tankını deşarj etmiştik.
Fakat havuzluktakilerden üzüntülü şekilde “hiç bir şey çıkmadı” sesleri yükselmişti.
Bende çok önemsemeyip göremediler herhalde demiştim.
Şimdi anladığım kadarı ile 85Lt lik kahverengi bir sıvı kütle bulunduğu yeri terk etmek için dört bakıyor diye düşünüyorum.
Bu durum hakkında biraz daha düşünmek lazım.
Yaklaşık bir saat açık kalmış tank, nasıl olur da üst hava tahliye deliğinden hacet fışkırtabilir ?!?
Tek açıklaması var, sistem bir şekilde tıkandı.
Hemen bir kaç yöntem denemesi, tel sokma, şiş sokma v.s. ama işe yaramadılar.
Hey allahım, 7 kişinin aynı tuvaleti kullanması çok can sıkıcı olacak.
Mutlaka çözüm üretmek lazım.
Önce hava deliğini tıkayıp içeride basınç oluşturup tıkanıklığı açabiliriz diye düşündük.
Hemen bir naylon eldiven giydim.
Elimede iki üç naylon poşet alıp hava deliğini tıkadım.
Bu arada botta ayakta duruyorum.
İçeriden başladılar pompalamaya.
Hava sıkıştıkça elimin altında ufaktan hissediyorum.
Basınç iyice yükseldi ama aşağıda tık yok !
Bu işten vaz geçtik, aksi taktirde sistemi başka bir yerinden patlatma ihtimali var.
Fakat elimin altında da yüksek basınç var !!
Kendimi botla elimin yetişebildiği en uzak noktaya çektim.
Elimi kaldırdığım anda bir patlama ile bütün neşeli kahverengi sıvı katı karışımı üstüme boca oldu.
Bot battı, ben battım.
Çocuklar ve hanımlar delicesine gülüyorlar.
Ben de mal gibi botun içinde ayakta duruyorum.
Neyse kendime geldiğimde hemen denize atladım.
Talia şampuanı kafamdan aşağı boca etti.
Denizde yarım saat yıkandıktan sonra tekrar toplum içine girebileceğimden emin oldum.

Yarım saat sonra kucağımızda aynı problem ile hala aynı noktadayız.

Biraz daha düşündükten sonra, olsa olsa bu işe Gezgin Korsan çözer deyip bir forum araması yaptım.
Sonra forumun derinliklerinde bir yerde hayatımızı kurtaran vuruş Cem Eğrikavuk’dan geldi.
Şöyle; 1,5Lt bir pet şişeyi deniz suyu ile dolduruyorsunuz.
Gözlük ve palet ile dalıyorsunuz, pet şişeyi tıkalı olduğunu düşündüğünüz çıkış deliğine yaslıyorsunuz.
Sonra var gücünüzle sıkıyorsunuz.
Bende ilk sıktığımda bir şey olmadı.
Biraz umudum kırılmışken, ikinci sefer var gücümle sıkınca karşımda birden kahverengi bir bulut belirdi.
Sevineyim mi üzüleyim mi duyguları içindeyken paletlerle buluttan var gücümle kaçtım.
Bu sefer beni yakalayamadı.
Tabii içeriden vanayı hemen kapadılar.

Ohh bu vartayı da atlattık.

Onun dışında iyiyiz.
Ada da çok güzel ve keyifli.
Yarın da burada kalalım dedik.
Sonrasında Ios.

Hiç yorum yok: