8.08.2017

Cyclades -4-

Sabah acelemiz olmadığından rahat rahat uyuyalım dedik ama belli, Schionusa bize birşeyler daha yaşatmadan bırakmayacak.
Kahvaltı hazırlıklarımız sürüyor, herkes keyifli keyifli bir işler yaparken fena bir gümbürtü koptu, arkadan bir daha.
Hemen dışarı fırladık.
Üç tekne yanımız.
Katamaran.adı Bosanova.
Kalandhon koyunda da onlarla beraberdik.
Rüzgarın aniden şiddetlenmesi ile, veya çıkarken bir manevra hatası ile iki yanımızdaki Jeanneau’ya, Jeanneau’da kendi yanındaki tekneye fena halde çarpmış.
Dediğim gibi, ben görmedim ama sesini duydum.
Teknelerinin üzerinde aileler hasar tespiti yapıyorlardı.

Sonrasında kahvaltımızı ettik.
Ama bu çatışma yüzünden yanımızdaki tekneler ufaktan hareketlenmeye başladı.
Bu arada lokasyonumuzu söylemeyi unuttum.
Ana limanın tam karşısında, kayalara koltuk almış vaziyette demirde duruyoruz.
Hatırlatsanız geçen yazıda demirlerin ve çapaların yukarıdan pırıl pırıl gözüktüğünü yazmıştım.
Özellikle bütün çapalar kuzu gibi yan yan yatıyorlardı.
Bu demektir ki zemin kötü ve çapalar gömülmüyorlar.
Ve yandan sağanakları yemeye başlayınca hepimizin ayarı bozuldu.
Kıçtan kara kayalara bağlı tekneler yandan rüzgarı yiyince tek tek taramaya başladılar.
Böylece herkes ufaktan toparlanıp ayrılmaya başladı.
Tabii ayrılmalar esnasında yandan sert sağanaklarda bir sürü pandomima oluyor.

Neyse, en son biz ve sancağımızdaki İngiliz bayraklı Jeanneau kaldık.
Onlarda, anne baba ve kızları.
Bizi de rüzgar ufak ufak ittiriyor, farkındayız, yavaş yavaş karaya yaklaşıyoruz ama bir kahve içecek vaktimiz var.
Ben aşağıda kahve hazırlığı yaparken aniden yukarıdan korkunç bir çığlık geldi, ardından bir daha, bir daha !!
Çığlığın tonundan berbat birşey olduğunu hissederek, bizden biri olmadığını umarak yukarı fırladım.
İlk gördüğüm, sancak Jeanneau’daki babanın ve bizim Necat’ın aynı yere doğru bakmasıydı.
Sancak Jeanneau’nun kızı paletlerini giyip kıç koltuk halatını çözmeye gitmiş ve bağlanmış olan kayanın üzerinde bağıra bağıra ağlamakta.

Hemen botla kızın yanına gittim.
Allahtan bizim bot hemen kıçımızda bağlıydı.
Kızın parmağının durumu kötü.
Oluk oluk kan akıyor.
Sanırım halatı çözmeye çalışırken parmağını sıkıştırmış.
Parmağını gördükçe fena oluyor kız.
Biraz sakinleştirmeye, yatıştırmaya çalışıp, parmağına da bakmamasını söyleyip kızı bota aldım.

Tam da burada şunu söylemeliyim, kültür farkı mı dersiniz, soğukkanlılık mı dersiniz bilemem ama babanın sakinliği umursamazlıkla, ya niye oldu bu şimdi arasında bir yerde gibi geldi bana.
Anne içeriden ilk yardım malzemelerini falan çıkartmış, kızcağızı babasına teslim ettim.
Bir şeye ihtiyaçları olursa haber vermelerini istiyorlarsa koltuk halatlarını çözebileceğimi söyledim.
Çok teşekkür ettiler önce istemediler ama on dakika sonra çözmemi rica ettiler.
Ama kız gerçekten şanslıymış, orada parmağının kopmaması gerçekten büyük şans.

Bu olay oldukça moral bozucu oldu ama bir süre sonra kendimize geldik.
Bu konuyu konuşurken içeriden yukarı baktığımızda, kıyıya 1-1,5 metre kaldığını görünce hemen toparlandık.
Karşı taraftan ayrılan teknelerden birinin yerine girdik.
Bayağıda uzun kaloma bıraktık.
Yanımızdaki büyük bir yelkenlinin (Nazenin 4 ayarında) kaptanı bizim karşıdan geldiğimizi görünce buradaki zeminin problemli olduğunu, demir tutmadığını, kendısının tum zincirini karşı kıyıya kadar attığını ve çapayı da karşı kıyıdaki kayalara bağladığını söyledi ve bizim de öyle yapmamızı önerdi.
Tabii bizim için mümkün değil.

Neyse, bundan sonrasında deniz sefası,
Nikolas ve Deli’de akşam yemekleri.
Öğlen patates biraları. (patatesler Naxos’dan)
Bürün bunlar keyfimizi yerine getirdi.
Schinousa’yı da sevdik.

Artık istikamet Ios gençlerin adası.

Hiç yorum yok: