20.08.2007

Turunç Pınarı Osman ın yeri



Göbün'deki çok keyifli günümüzün ardından, ertesi günkü rotayı TurunçPınarı olarak koyduk. Sabah kahvaltısını hazırlama görevi bana ait. Teknede ne kadar olabilirse, o kadar mükellef sofra hazırlamaya çalışıyorum. Kahvaltı benim için çok önemlidir. Güne iyi başlamak için, taze demlenmiş çay ve önce göze, sonra mideye hitap eden bir kahvaltı gibisi olmaz. Bu sebeple kahvaltı görevini ben aldım. Cüneyt kahvaltı ardından bulaşık ve toparlamayı yapıyor. Kızlar da öğle yemeği yapmayı ve toparlamayı kendi aralarında paylaştılar. Akşam yemeklerini ise bağlandığımız koylardaki tesislerde yiyoruz.


O gün tatlı tatlı esen güney yönlü rüzgarların önünde, yelkenleri basıp Fetihye Körfezine açıldık. 9 millik yolu 1,5 saat gibi bir sürede aldık. Osman'ın iskelesine bağlandığımızda saat 15:15 gibiydi. Artık bağlanacağımız yerlere biraz daha erken gitmeye gayret ediyoruz. Akşam saat 18:00 sonrasına kaldığımızda iş riskli hale geliyor. Hele filotillalar 10-15 tekne gibi gideceğiniz koya girmiş veya rezerve yaptırmışlarsa, durum karışık olabiliyor.




Daha Turunç Pınarı'na girerken, küçük koyun uzaktan görüntüsüne herkes çarpıldı. Dimdik yemyeşil çam ağaçları ile kaplı iki tepenin hemen ortasında, sadece denizden ulaşılabilen yemyeşil, nefis bir koy. Biz bağlanır bağlanmaz, Osman hemen servis açısından diğer koylardan farkını gösterdi. İki tane zarif çalışan bayan gelip "hoşgeldiniz" dediler. Ayrıca bağlanmamıza da yardımcı oldular. Koya ilk giren biz olduk. İskelede su da var. Hemen tekne güzelce yıkandı, ortalık neta duruma getirildi. Dışarıdan gözüken güzellik karaya basınca da aynen insanları etkiledi. Etrafta çok güzel, doğayla uyumlu bir tesis, inekler, meyva ağaçları, domates, biber, salatalık en naturel haliyle emrinize amade.
Yaklaşık yarım saat sonra Çelebi'ler, hemen arkalarından da Sinan ve Ömer iskeleye kıçtan kara oldular. Akşama doğru oluşan ortak fikir ertesi gün de burada kalmak ve biryere kıpırdamamak oldu.
Alşam yemeğinde, sabah bağlanmamıza yardımcı olan kızlar bu sefer garson olarak karşımıza çıktılar. Servis çok itinalı. Bir ekmek geliyor, sanırsınız ki pasta servisi var. Her gelen meze, yanında bahçeden koparılmış bir çiçekle servis yapılıyor. Ekmek de keza öyle, yuvarlak dilimlenmiş ekmeğin ortasında bir çiçek. Herkes bu itinaya bu görselliğe bayıldı. Lezzet de harika.
Bütün gezdiğimiz koylarla ilgili bir tesis sıralaması yaptık, onu son yazımda belirteceğim. Fakat birinciliği Osman'ın yerinin aldığını şimdiden söylemeliyim.
Akşam yenilip özellikle içildikten sonra cümbüş başladı. Denize girildi. Eğlence ve gülme son safhada.
Hemen akabinde içkinin dozunun kaçtığını gören Cüneyt teknede kelle paça ve işkembe çorbası yaptı. Bütün teknelerin mürettebatlarının şaşkın bakışları arasında çobalar servis edildi. İşin sırrı, biz Tansaş'da iken Cüneyt hazır çorba bölümünde bunları bulup bana "bak görüceksin, bunlar çok prim yapacak" diye, alışverimizde bunları sepete atmıştı. Birde hemen arkasından tesis sahibi Osman "abi, bir masa orfoz yaptırdı fakat kıymetini bilmedikleri için kafası bize kaldı, ondan size bir çorba yapayım" demez mi.
16 kiloluk bir orfoz'un kafasından yapılan çorbanın lezzetini, ve saat 3:00 da mideye indirilişinin keyfini size buradan yazmam mümkün değil.
Turunç Pınarı'nda unutamayacağımız 2 gün geçirdik. Ve çok güzel anılarla bu şirin koydan ayrıldık, yeni rotamız Sarsala.

1 yorum:

Mugmela dedi ki...

Gercekten de Turuncpinari Osman'in yeri herkese oldukca itinali davranan bir yer :)Guzel anlatmissiniz... Yemeklerin tadi bizim de hala damagimizda...hatta kisacik Turkiye tatilimizde Gocek'ten 3 gunluk tekne bulup Turuncpinari'na da ugramayi hayal ediyoruz onumuzdeki hafta...