10.06.2009

İstanbul-Çanakkale


Her yönü ile muhteşem geçen bir seyir yine bitti. Kısaca seyir hikayemiz şöyle:


Perşembe günü işten erken çıkıp yol hazırlıklarına başladık. Genelde Talya teknik olarak yol için hep alesta. Talya'da elektrikli buzdolabı olmadığı için 5 litrelik pet şişe suyu dondurdum. Sanırım uzun süre bizi götürür. Ayrıca eridi, suyu buzluğa aktı derdi de yok. Migros' dan planlanmış yiyecek alışverişimizi yaptık. Yola çıkış saatimiz akşam 16:00. Hava raporları yağmur veriyor. Ve de batı-batı lodos rüzgar. Kendi kendime Şu Marmara'yı hiç kolayına rüzgar ile inemedim diyorum. Ya rüzgar yok, ya da aşağıdan yukarı.

Saat 16:00 da koltuk halatlarını fora ettik. Vee terapi başladı. Tüm stresten, kargaşadan, zaman yettirebilme telaşından uzak ve sakin... Aslında yolculuğun çoğu detayı geçen sene ile birebir aynı. Ben aynı olmayan noktalardan bahsedeyim.

Geçen sene 4 kişi idik. Bu sene 5 kişiyiz. Durmaksızın Çanakkale'ye 135Dm gideceğimize göre vardiyada duracak adam sayısı önemli. Vardiya düzenini şöyle oluşturduk: 2 kişi vardiyada, 1 saat sonra birisi aşağı iner içeriden birisi yukarı çıkar, 1 saat sonra 2. kişi iner içeriden yeni kişi çıkar. Bu şekilde herkes değişik kişiler ile 2 saat vardiya tutmuş olur.

1 saatte Sivri Ada'yı bordaladık. Deniz, hafif lodos yüzünden kıpırdıyor. Ama belli ilerleyen saatlerde artacak. GK rallisindeki ile aynı rotayı izliyorum. Gemi yolunun güneyine iniş, ardından 255 derece ile Marmara Adası. İlk nevaleler saat 20:00 gibi açıldı. Menüde Tekirdağ köfte, söğüş salatalık, domates ve beyaz peynir var. 1 şişe de soğutulmuş beyaz şarabı 5 kişi paylaştık. Zaman iyice yavaşladı. Herkes bir işle ufak ufak meşgul olmaya başladı. İlk vardiya da saat 22:30 sularında görevi ifa etmeye başladı.

Saatler ilerledikçe bizim batı rüzgarı hızını arttırdı, arttırdı. Kardeşim bu kadar da olmaz dedirtti.

Dalgalar tam kafadan gelmeye başlayınca, otopilot tekneyi haliyle sert ve hor kullanmaya başladı. İnsan kontrolu devreye girdiğinde, otopilota göre dalgaları karşılama konusunda daha iyi ve başarılı oluyor. Bu kadar kafadan rüzgar ve dalga, GPS'e varış saatimizi 2 saat geri attırdı. Birde dalgaları omuzluktan alıp cenovayı açalım, teknenin salınımlarını rahatlatalım dediğimizde GPS'in Eta varış zamanı gecikmesi 4 saate kadar çıktı. Bir süre bu şekilde nispeten daha rahat yol aldıktan sonra gacikmemiz artmaya başlayınca komut verildi: "Cenova mayna, motor tamyol, dalgalar kafadan..." . Ama itiraf etmeliyim bu gün tekrar aynı rotada ve şartlarda olsam kesinlikle gecikip konforlu seyir yapardım. Boşu boşuna canım tekneyi çok dövündürdük. İşte şehirli insanın bir yere yetişme konusundaki takıntısı...

Derken şafak attı, sabah oldu. Şartlar düzeldi. Hele birde kahvaltı piyasaya çıkıp, güzel sabah güneşinin altında yenmeye başladı mı, bir de taze demlenmiş çay... Bütün moraller yerine geldi. Dün gece hafızalardan atıldı. Yine saatler ilerledi, yaşamın temposu 25m2 içinde iyice düştü. Saatler 15:00 i gösterdiğinde NaraBurnu önlerindeydik. Birden bizim kuzenin sesi duyuldu. "Taner, o ilerideki kardinal ne diyor" Baktım, evet kardinal orada ama birşey demiyor. Yani boyası renkleri veya tepedeki üçgenleri seçemiyorum. Hemen haritayı çıkardım. Bu arada yaklaşıyoruz. "Ülen, bunun içinden mi geçelim, dışından mı geçelim" diye düşünürken bir de baktım haritada böyle bir kardinal ve şamandıra yok. Allah, allah deli olacaz, bu nedir ? Bir dakika sonra jeton düştü. O bir denizaltı. Evet bir denizaltı. Gövdesi suyun altında, kulesi suyun üstünde, namussuz aynı kardinal gibi gözüküyor. Meğerse Denizkurdu tatbikatından dönen denizaltılardan biriyniş bu. Sonrasında bir tane daha geçti yanımızdan. İlkini resimleyemedik ama ikinci geçenin yukarıda resmi var.

Saat 18:00 gibi Çanakkale Marina'ya vasıl olduk. Tekne toparlandı. Yakıt takviyesi ve su takviyesi yapıldı. Aynen geçen seneki gibi Yalova Restaurant'ın yolunu tuttuk. Tadı damağımızda kaldı yediklerimizin. Geçen bir günün mütaalası ve güzel bir rakı masası sohbeti ile günü noktaladık.

1 yorum:

dogi dedi ki...

Taner Reis,
foto yok mu foto?
sevgiler