5.08.2009

Cengiz Göl' ün kaleminden

Aşağıdaki yazı sevgili Cengiz'in kaleminden... Ayvalık-İstanbul seyrini beraber yaptık. Çok da iyi ettik. Bol bol güldük, eğlendik, dedikodu yaptık, yelken yaptık.
Çok keyifliydi.

Herşey için teşekkürler Cengiz' cim...


***


Taner, Talya ile Ayvalığa gidince, planımız; ben de tekneyi oraya götürüp birlikte geri dönmekti. Eşimin işleri nedeniyle ben Asmalı'dan geri dönmek zorunda kaldım. Bir hafta kadar sonra Taner telefon etti.

-Biliyor musun, Talya'ya ne oldu.
-Hayrola.
-Çamura saplandı.

İçim cız etti

-Herhangi bir hasar var mı?
-Yok. Balıkçı motoruyle çektik, şimdi Marina'da.
-Geçmiş olsun. Yapabileceğim birşey var mı?
-Var. 30 hazirandan sonra Talya'yı birlikte İstanbul'a getirebilir miyiz.
-Tamam; ancak 1 temmuzdan önce olmaz. Özgün ABD den gelecek. O'nu göreyim, öpeyim, koklayayım, ertesi gün gelirim.

Okeyleştik. Oğlum da sağ salim geldi. Hadi gel Taner Amca'nın teknesini Ayvalık'tan getirelim. Yok şimdi olmaz, arkadaşlarımı görmem lazım. Gece 12 arabasına bilet aldım, Taner de diğer otobüste aynı saatte bindik molalarda sohbet ettik ve sabaha karşı Ayvalığa indik. Taner uyumuş, bense hiç. Uyuyunca sanki otobüs çarpışacakmış gibi geliyor. Bu da benim başka manyaklığım. Taksiye atladık ve eve geldik. Bütün ev halkı uyuyordu.

-Gel nerede çamura saplandığımı göstereyim.

Denize doğru indik. Büyük bir koy, sakin de. Yanda bir motor yat var. İsmi PAKO. İsim hiç yabancı değil bana. Pako Bekir Coşkun'un köpeğinin ismi.Bu kimin yatı. Bekir Coşkun'un. Tahmin ettim, köpeğinin ismini vermiş tekneye. En sevdiğim yazarlardan biridir. Hatta ilk O görmüş Talya'da bireşeylerin ters gittiğini, bütün mahallede teknenin sahibini aramış. Taner'ler tatilde olduklarından bulamamışlar. Evinden tekneyi ve havayı devamlı kontrol edip, hava sertlemeye başladığında Marinaya götürüyormuş. Eve döndük. Ev ahalisi uyanmıştı. Güzel bir kahvaltıdan sonra tekneye gittik. Talya Ayvalık Setur Marina'da yavaş yavaş salınıyor. Tekneye atladık ve doğru denize. Ayvalık kanalından daha önce hiç geçmemiştim. Hiç de iyi şeyler duymamıştım hakkında. Heyecanlandım. Taner gayet sakin.

-Yok be Abi, büyük bir olay değil, sen de göreceksin biraz sonra.

Kanala girdik, şamandıraların ortasından geçmeye başladık. Etraftaki manzara da harika bu arada. En sondaki iki şamandırayı sancakta bırakıp kanalı bitirdik.

-Ya, Taner bu kadar mı bu Ayvalık kanalı.
-EVET bitti işte.
-Allah allah, yıllardır neden bu kadar kötü şöhreti var anlamadım.

Acaba ben mi gözümde büyüttüm diyorum. Taner girerken de tek olan iki şamandırayı iskelede bırakıp ortadan gideceksin, zaten karşıda Marinayı da göreceksin. Doğru, yelkenlilerin direkleri seçiliyor. Neyse; tekneye tam gaz verdik, iskele sancak yaptık, bir terslik yok. Rüzgar güzel, tam arma yelken yaptık. Tramola, kavança attık. TIK yok. Sonra demir attık, altını gözden geçirdik, salmanın zehirlisi çiziilmiş sadece. Yüzdük adaların arasında yelken yaptık. Ayvalığı severim ama, denizden çok daha güzelmiş. Akşam yemeğini Cunda'nın en güzel lokantasında yedikten sonra yattık ve sabah 5 te Vira Bismillah deyip palamarları çözdük. Kanaldan yavaş yavaş çıktıktan sonra Midilli'yi iskelemize alarak yukarı doğru tırmanmaya başladık. Rüzgar yok. Motorla 6 mil gibi gidiyoruz. Midilliye iyicene yaklaştık. Yunan bayrağını çektik.. Ada seçilmeye başladı Bu Ada değil sanki kıta. Çok buyuk git git bitmiyor. Manzara müthiş. Müsellim boğazına doğru geliyoruz. Ben yıllardır duyduğum Müsellim kayasını görmeye çalışıyorum ama nafile. Dalga buyuk olduğunda görülüyormuş. Boğaz çok büyük, gemiler Anadolu yakasına yakın geçiyorlar, biz ise Midilliye yakın. Deniz gerçekten de ÇİVİT MAVİ, Ege bu olsa gerek. Aklıma Hakan Erim geliyor. Şu çivit mavi nerde başlıyor, diye sormuştu. İşte Çivit Mavinin ortasındayız Çatla Hakan Korsanım. Etrafı seyrede seyrede Babakale'ye doğru gidiyoruz. Taner Midilli'nin ucunda bir köy gösteriyor. Çok şirin. Geçen sene geldiklerinde araba kiralayıp gelmişler. Köy lokantasının sahibi Türkiye'den gelmiş. Türkçe biliyor. Çok yakınlık göstermiş Tanerlere. Hatta pasaporta vizeye gerek yok. Bana bir telefon edin gerisini ben hallederim demiş. Taner'de telefonu var. İlgilenenlere duyurulur. O sırada eşimden mesaj geliyoır:

-Seyir nasıl gidiyor. Posedion'u sakın kızdırmayın ha diyor.

Taner'le gülüşüyoruz. Çünki; hiç rüzgar yok. Sen misin Posedion'la kafa bulan. 15 dakika sonra rüzgar çıkmaya başladı. Sonrasında da fırtınamsı oldu. Deniz bir anda kuzucuklarla doldu. Rüzgar tam kafadan geliyor. KARAYEL. Tekne dalgalarla boğuşmaya başladı, hızımız azaldı. Hemen bir durum değerlendirmesi yapıp, cenovayı yarım açıyoruz, gazı da biraz kesip tramola atmaya başlıyoruz. Hedefimiz Bozcaada. Aslında ana yelkeni 2. camadanda açmamız gerekirdi ama, camadan halatı tek ve 1. camadanda. Onu 2. camadana almayı gözümüz yemiyor bu havada.Keşke önceden alsaydık HATA İŞTE. Az da olsa tramolalarla yol alıyoruz. Bozcaada da seçilmeye başladı. 1 saatlik yolu 3 satte alıyoruz. Adanın kuytusuna da gelince cenovayı kapatıp motorla yaklaşıyoruz. Bozcaada kalesini gördük. Limana yaklaştık.Taner; sen yekeye geç, ben demire. Tamam diyorum. Limanın içine girdik, liman görevlileri gireceğimiz yeri işaret etti., manevramızı yapıp demiri attık ve zinciri döşemeye başladık. Rahat bir şekilde bağlandık. Elektrik ve su da var. Kale nefis görünüyor, ama en güzeli pırıl pırıl ve buz gibi suyu. Teknenin burnundan CUP denize atlıyorum. Bu arada biri geliyor hoş geldiniz Gezgin Korsanlardan mısınız. Evet. Ben de diyor. Ama ben ismini unuttum Mc Gregoru var. 19 mayıs Asmalı gezisinde de vardı. Yorgun argın geliyorsun ve güler yüzlü biri size hoşgeldin diyor. GK olmak ne güzel..... Buz gibi biramı alıp etrafı seyrediyorum. Çok şirin bir yer. Ve liman tertemiz. Yanımızda bir gulet var. Taner Ata Demirer'in olduğunu söyluyor. Bir saat sonra güzel üç kızla geliyor, selam vermiyor. Hıhhh. Biz de O'na selam vemiyoruz. Tekneyi yıkıyoruz, ortalığı topladıktan sonra mazot takviyesi yapıp akşam yemeği için Ada'yı turlamaya başlıyoruz. Cıvıl cıvıl heryer. Barlar harika da, biz çok yorgunuz. Keşke birkaç gün kalabilsek ama gitmemiz lazım. Güzel bir köfte salata yedikten sonra tekneye dönuyoruz.Taner hemen yatıyor. Havuzluktan hafif horlamasını duyuyorum. Ben cafeden iki bira daha alıp gökyüzüne Ada'ya ve nefis ışıklandırılmış Kale'yi seyrederek biramı içiyorum. O sırada Ata Demirer geliyor teknesine yalnız. O da havuzlukta demleniyor. Hiç yüz vermiyorum popomu dönüp biramı içmeye devam ediyorum. ve düşünüyorum. Hayallerimden biri daha gerçekleşti. Tekne ile Bozcaada'ya geldim. Sabah 6 gibi demir alıp Çanakkale Boğazına doğru seyre başlıyoruz. Heyecanlıyım, ilk defa yelkenli bir tekne ile Boğaz'ı geçeceğim. Rüzgar yok. Motorla gidiyoruz. Birkaç saat sonra Boğaz girişi görülmeye başladı. Çok geniş. İstanbul boğazınla alakası yok. Trakya tarafına doğru dümen tutuyoruz. Şehitler abidesi görülmeye başladı. Muhteşem bir yapı. Atatürk'ü anmamak elde değil. Ne savaşlar ne uğraşılar verilip ne canlar gitmiş. Ve bu güzel ülkeyi bizlere armağan etmişler. Karış karış gezerken de çok duygulanmıştım. Anıtın önüne geliyoruz. Taner Morto koyunu gösteriyor. Birkaç yelkenli demir atmış yüzme molası vermişlerdi. Tam anıtın karşısındayız. Denize ekmek atıyoruz ve selam duruyoruz. Bütün şehitlerin ruhlarına dua okuyorum ve Boğazı tırmanmaya devam ediyoruz. İskele tarafındayız. Ters akıntı varmış, ondan faydalanmaya çalışıyorz. Gerçekten de gözle görülüyor akıntı ve ufak anaforlar. Marmaradan gelen akıntı, buruna vurduktan sonra geriye dönüp kısa süreliğine de olsa tekneyi ittiriyor. Suratimiz, 5.5 mil. hava nefis. Hiç rüzgar yok. Nara burnuna doğru Anadolu yakasına geçiyoruz. Gemi trafiği bayağı arttı. Telsiz konuşmalarından kontrol merkezinin anonslarını duyuyoruz. Motor yatın birine bayağı ağır fırça attı. Sancakta Çanakkaleyi görüyoruz. Belediye limanını bile. Tekrar Rumeli tarafına geçiyoruz. Geceyi nerede geçireceğimiz konusunda kararsısız.Gelibolu'ya erken gireceğiz. Biraz daha gidip Şarköy veya Mürefte'ye bağlanabilir miyiz diye düşünüyoruz ama geceye kalacağımızdan Gelibolu'ya gitmeye karar veriyoruz. Birkaç telefondan sonra girişte iskelede kalan lokanta bize yer ayarladığını ve beklediklerini söyledi. Rahatlıyoruz. Çünki çok ufak ve zor bir yer. Boğaz genişlemeye başladı. Evet Çanakkale Boğazı da geçildi. Yıllardır hayalini kurduğum Boğazı Tekne ile geçme de gerçekleşmiş oldu. Gelibolu önlerine geldik. Taner'le görev dağılımı yaptık. Ben gene yekedeyim. O demirde. Burası zor bir yer, aman çok dikkat edelim. Gelişte halatı pervaneye doladık. Tamam diyorum da gene de biraz aksilik yaşadık. Neyse limana girdik başta herşey güzeldi. Manevramızı yaptık, geri geri lokantanın iskelesine yanaşırken, Taner de demiri atıp zinciri döşüyordu. Zincir mi takıldı ırgata, yoksa ben mi hızlı gittim tam anlamadım. Boşa aldım bir an ve tekne iskeleye doğru kaymaya başladı. Taner halatları at dedi. Var gücümle halatı iskeledeki garsonlara attım. Tutamadılar ve halat Yunanlı turistlerin rakı sofrasının ortasına düştü. Sofra dağıldı. Çığlıklar filan. 3 tane garson var . Halatı nihayet aldı. Bön bön yüzüme bakıyor. arkadaşım çeksene halatı. Taner demiri bırakıp geldi. Diğer halatı da attı. Bu sefer tuttular ve çektiler. Tekne düzeldi. Halatların uçlarını aldık ve koç boynuzlarına bağladık Tabii açıkta kaldık. Bu arada bütün lokanta bizi seyrediyor. Taner tekrar demire, ben yekeye. Zinciri döşedikçe ben halatları çektim ve biraz heyecanlı ama sorunsuzca bağlandık. OHHH BEEE...Hemen Yunanlıların yanına gidip özür diledim.Önemli değil deyip, sohbete başladık. Ne de olsa denizci millet. Tekneyi çok beğendiler, fiyatını sordular. Ucuz buldular, Yunanistanda çok pahalı olduğunu söylediler. Egeyatın sitesini verip, tekrar özür diledikten sonra tekneyi toplamaya Taner'in yanına gittim. 10 dakika sonra da, buz gibi biralarımız ve kızarmış patateslerimizle tekneyi seyrederek, hatta teşekkür ederek demlenmeye başladık. Gelibolu limanı çok ufak ve hareketli. Arkada ufacık bir liman daha var. Köprü var üzerinde. Gelibolu şirin ve çağdaş bir yer. Bira içerken martı gibi, ama değil, beyaz bir kuş havada uçarken helikopter gibi birkaç saniye duruyor, aşağıya bakıyor ve pike yapıp ağzında balıkla tekrar uçuyor. garsona soruyoruz bu ne kuşu . Deniz kırlangıcı diyor. Dikkatli bakınca kuyruğu çatal ve ötüşü de kırlangıç gibi. Onları seyrederek birkaç bira daha götürüyoruz. Taner gel de sana Gelibolu'yu gezdireyim diyor. Masamızı da akşam için ayırttıktan sonra başlıyoruz turlamaya. Bu arada benim gözüm de lejyoner şapka arıyor. Taner'de bimini yok, buzdolabı da. Fakir adam ne olacak. Kulaklarım yara oldu. Sıcak çok kötü. Ayvalık'ta bulamadım. Bozcaada da. .. Sahile indik Eski taş rum evlerinin arasından ufak bir meydana geldik. Balıkçıların çekek yeri, yanında da nefis bir bar. Mavi Bar'dı galiba adı. Aklım orda kaldı.Yürürken seyyar satıcıda buldum şapkayı, kaç para 10 LR tamam dönüşte alırım dedim. Taner alsana ya diyor. Yok yok sonra alırım Dondurma alıyoruz, bir çay bahçesinde çay içiyoruz. Deniz müzesini geziyoruz, torpidoları denizaltıları inceliyoruz ve dönüşe geçiyoruz. Taner yoruldum diyor ve tekneye dönüyor. Ben de gözümün takıldığı MAVİ BAR'a gidiyorum. Allah kahretsin cepte 10 LR var. Garson geldi bira kaç para 5 LR tamam sen al 10 Lr yı ben iki bira içeceğim, başka param yok. Gülümsiyerek biramı getiriyor. Çok şirin sımsıcak bir yer, güneş batmak üzere, iki genç canlı canlı müzik de yapıyor, Boğazı ve balıkçıların bir tekneyi denize indirişini seyrederek biramı yudumluyorum. Hava kararmaya başlayınca da tekneye dönüyorum. Şapkacıya bakıyorum gitmiş. Zaten bende de para yok. Tekneden para alıp şapkayı alarım diye düşünmüştüm. Bir başka bahara artık. Kulaklarım yara olacak, iki biraya sattım onları, ama ossun be MAVİ BAR çok şekerdi. Akşam kavun beyaz peynir, balık rakı yaptık ve deliksiz bir uykuyla sabah 5 te kalktık. Çay simit peynirle yaptığımız kahvaltıdan sonra hedefimiz ASMALI. Bu arada bu sene 1.5 ay içinde 3 kere Marmara Adasına gitmiş olacağım. Leyleği çok havada gördüm galiba. Demiri topladık, koltuk halatlarını da aldıktan sonra çok dikkatli bir manevrayla Geliboluya da veda edip tekrar Boğaza çıktık. Boğazın girişindeyiz. Çok geniş. Rüzgar yok.Hızımız 6 mil, tekne otopilotta. Boğazı bitirdik ve Marmara'ya girdik. Hava çok sıcak, kulaklarım yanmaya başladı. Salak diyorum kendi kendime şapka almazsan böyle olur, iki bira az içsen ölürsün sanki. Ama n'apim Mavi Bar harikaydı.Krem sürüyorum başıma birşeyler sarıyorum ama nafile.. Sohbet ede ede gidiyoruz. Yelken yapmayınca yolculuk çok sıkıcı. İyicene de yorulduk. Doğru dürüst uyumadım. Taner, gel şu paşa koltuğuna otur daha serin, diyor. Ben de seyirde hiç havuzluktan çıkmam. Oturuyorum biraz iyi geldi.Gel şimdi de baştan ayaklarımızı denize sokalım, çok zevklidir. allah allah.. tamam diyorum. çocuklar gibi ayaklarımızı suya sokuyoruz, sallıyoruz, şıpır şıpır. Ne güzel. Gerçi Taner'in bacakları biraz kısa gelse de, denize düşme pahasına suya sokuyor ayaklarını. Daha bitmedi. Şimdi uyuyacağım. Nasıl yani. Bak gör. Teknenin kamaraya girişindeki birinci basamağa oturdu. Haaaa.. Önce içerden bir yastık aldı. Sağ tarafına koydu. Kaporta kapağını çekti. Sol kolu onun üzereinde, ayakları ikinci basamakta, başı da yastıkta, sağ kol da onu destekliyor. Ve anında uyudu İnanamıyorum adam resmen uyuyor. Uyandı kendine geldi, ben artık dayanamadım. Baştan beri dilimin ucuna gelen şeyi yumurtluyorum.

-Taner;
-Evet Abi,
-Aslanlar var ya...
-EEE...
-Hani bölgelerini işaretlemek için sağ arka ayağını kaldırıp birşey yaparlar ya... İnan onlara benziyorsun. 2.5 senedir aynı tekneyi kullanıyorum aklımın ucuna gelmedi.

Ha ha ha ha diye uzun bir kahkaha attıktan sonra; O senin sorunun dedi. Doğru söze ne denir. Nihayet Marmara adası görundü. Adayı iskelede bırakıp, iyicene kıyıya yaklaşark, Asmalı'ya doğru gidiyoruz. Ne hikmetse gene Asmalıyı zor buluyoruz. Limana giriyoruz. İki yelkenli var. Nereye yanaşalım diye düşünürken birinde Gezgin korsan flaması görüyoruz. Biraz daha yaklaşınca bu TEA BOAT. Yaşasın Levent Korsan.. Hemen aborda oluyorz, 40 yıllık dost bulmuş gibi gibiyiz. Hoş geldiniz diyor. Hoş bulduk. Ama teknenin arkasında lepiska saçlı biri yuzüyor, Taner başka bir yere mi yanaşsak rahatsız etmeyelim diyorum. Ayıp ya saçmalama yanaştık işte. Baştan kıçtan bağlandık, gene de içim rahat değil. Lepiska saçlı Tea Boat un merdivenine doğru yüzdü ve çıktı... SÜRPRİZ..... Bilin bakalım kim... Yanmar servis At kuyruk Selahattin Usta. Sakin ve içten ses tonuyla, hoş geldiniz diyor. Tabii ben utanıyorum, Taner kıs kıs gülüyor. Fesat adam n'olacak.. Tamam ülen KES diyorum. Ne güzel ya.. Başlıyoruz hemen sohbete. Onlar aşağı iniyormuş. Bilgi alışverişi yapıyoruz. Burda da Gezgin korsan var. Ne mutlu bize, iyiki Korsanız. Tanerle tekneyi topluyoruz, sonra Taner aygaza bakıyor, yolda tüp bitti, yedek tüpü takarken de gaz kaçırdı.

-Bırak sonra bakarız.
-Hayır şimdi yapıcam. Ama sen de sigara içmeyeceksin.
-Haydaa.. bir bu eksikti.

Ben bu işlerden çok anlarım ya.. Baktım.

-Ya Taner, iki metalin arasında conta olması lazım herhalde sen onu düşürdün, gaz sızacak tabi.
-Olur mu ya, dedi.

Sonrasında ağırlığımı koyup, lütfen İstanbul'da bakalım şuna. Tamam dedi ve ben de sigara içme özgürlüğüne kavuştum. Aslında çay kahve içmemek için mi bozdu aygazı tam anlayamadım ya... Neyse... Heee. Bunu niye mi anlattım.. Okumaya devam edin lütfen...
Asmalı'da tekneyi neta edince, Taner tekrar aygazı çıkardı başladı uğraşmaya. O sırada Levent Korsan da bunu izliyor. Hayrola . Gaz kaçırıyor. Baktı. Bir dakika deyip teknesine gitti ve ufacık bir poşetle geri döndü ve Taner'e, al bunu tak dedi. Ha ha ha ha.. Verdiği şey bir CONTA ydı.Taner araya onu koydu ve aygaz yanıyor. Olmaz böyle birşey.

-Ya Levent nerden çıktı bu şimdi.
-Aygazcı bir tanıdığım vardı, lazım olur diye aldım.

Ufak conta da var ve de orjinal. Ben ağzım açık dinliyorum. İmpeler, kelepçe yağ filtreler hortumlar tamam da. Aygaz contası.. Şaşırdım. Ha bu arada, benim anahtar tutamamamla kafa bulanlardan biri olan Taner Bey'in suratı görülmeye değerdi. MOSMOR. Niye mi.. Bunun sorunu conta demiştim de ondan. He he he he.. Lafı hemen yedirdim tabii. Akşam Levent Korsan teknesine davet etti bizi. Dolmalar kızartmalar nefis bir sofra. Ya nerden buldunuz bunları. Hanımlar yapıp yolluk olarak verdiler bize. AHH AHH. Ne hanımlar var ya. Rakı güzel mezeler ve de güzel bir sohbet eşliğinde nefis bir gece geçiriyoruz. Sağolasın be GEZGİN KORSAN. Bize bu güzellikleri yaşattığın için..Herşey insanla güzel. Gece 1 gibi yatıp sabah 5 te ayaktayız. Önce biz çıktık, arkamızdan da Tea Boat. Biz iskeleye, onlar sancağa döndü. İyi seyirler dileyip, bu güzel iki korsanla vedalaştık. Ver elini İstanbul... 12 saat yolumuz var. Rüzgar yok sıcak kötü, gene motorla gidiyoruz. Taner öğlende nefis bir makarna yapıyor . Bu sefer de daha çok ağırlık çöktü. İhtiyar Taner dayanamıyor

Abi ben bir saat kestirebilir miyim diyor.
Tamam sorun yok. 1 saatten fazla uyuyor.

Gözlerini oğuşturarak kalkıyor,

-Nerdeyiz?
-İstanbula yaklaştık.
-Güzel...

Dedikten sonra,

-Abi be.
-Evet.
-Sağol ya.
-Niye?
-Şimdiye kadar tekneyi hiç kimseye gönül rahatlığıyle teslim edemedim de ondan. Nefis uyudum ve hiçbirşey düşünmedim. SAĞOL..

WOWWW . Gezinin itirafı.

-Bitmedi. Daha var.
-Dinliyorum.
-Sen teknende bu kadar derli toplu değilsin, dikkat ettim de herşeyin çantanda, hiçbirşeyin dışarda değil.
-OOOOO.. Ben neymişim be ABİ. Abartma be koçum, olması gerekeni yaptım ben.

Marmara'nın ortasında birbirimizi yere göğe sığdıramıyoruz. Ve mutlu son. Sağ salim F-6 iskesindeki yerimize bağlanıyoruz, ve bir taksiye atlayıp evlerimize gidiyoruz. Ayakta duracak halim yok. 16 saat uyuyorum anca kendime gelebiliyorum. Sözün özü; yıllardan beri yapmak istediğim, ama çeşitli nedenlerle yapamadığım bu seyri bana yaşattığı için, Taner'e ve Egeyat yapımı olan Talya'ya teşekkür ederim.Benim kendime ve tekneme(Bengül Ege 26) güvenimin daha da artmasını sağladı. Gerçekten de güneye inmenin en zor etaplarını bizzat yaşadım. Hem de yukarı çıkarak. Her etap en az 12 saat, ortalama 5-6 mille. Sonrasını da halledebileceğimi zannediyorum, tabii ki hava durumu da çok önemli. Ha bu arada.. Bütün seyir boyunca ses tonumuz bile yükselmedi. Hep aynı şeyi konuştuk, hiç çatlak ses çıkmadı diyebilirim. Aynı tekne sahibi olmak O'nu tanımak da çok önemli ama. Gerçi hep benim olgunluğum sayesinde çatlak ses çıkmadı ya...
NEYSE Sevgili Taner; herşey için tekrar teşekkürler.

Saygılar.
Cengiz Göl

Hiç yorum yok: