23.04.2007

Hafta sonu tatili


Aslında bu hafta için Trilye programım vardı. Fakat kuzenim Cüneyt, eşi Nilay’ı ve oğlu Can’ı tekneye alışma ve deneme seferine çıkartmak istedi. Bende okeyledim. Böylece programımız C.tesi sabahı Ataköy çıkış, Burgazada da yemek sonra adalardan birinde kalma ve ertesi günü teknede doya doya yelken yapmak oldu.
Saat 11:00 gibi Ataköy’den palamarımızı çözdük. Bu arada Ataköy’de E pontonda fuar olduğu için bizim tekneleri E pontondan marinadaki diğer boş olan yerlere çekmişler. Tekneye geldiğimde banim balon usturmaçanın sönük olduğunu gördüm ve nasıl söndüğünü anlayamadım. Herneyse, bizim Talya B pontonda motoryatların içinde kalmış.
Onu hemen oradan kurtardık. Fakat şansımıza C.tesi sabahı lodos esmişti ve yaklaşık 0.5 – 1m arası ölü dalgalar vardı. Bu ölü dalgalar bizim yenge Nilay üzerinde ilk etkisini gösterdi ve Nilay oturduğu yerde fena halde kasıldı. Biz Cüneyt ile hemen cenovayı açtık ve tekneyi biraz yalpadan kurtarmaya çalıştık. Fakat rüzgar çok az olduğu için çok başarılı olamadık. Nilay 'ın canı fena halde sıkılmıştı. Rüzgarsız fakat ölü dalgalı bir kısa yolculuk sonunda kaşık adasının Heybeli’ye bakan yüzünde demirimizi attık. Bu arada ırgatın çatlayan plastik zincir baskısını, eski 404 yapıştırıcının bu günkü versiyonu Pattex ile tamir ettim . Şimdilik gayet iyi çalışıyor.
Uzun bir kahvaltı, kahve ve çocukların bilgisayardaki aslan Kral faslından sonra Burgaz Su Sporları Klübünün iskelesine bağlandık. Teknede geceyi geçirme planlarımızı, gece havanın soğuk olabileceği ve de çocuklar olduğu için adalarda konaklama yeri aramaya dönüştürdük. İlk durak Burgazada öğretmen evi oldu. Benim hanım öğretmen olduğu için, öğretmen evlerinde konaklama hakkımız var. Fakat öğretmen evi dahil tüm aradığımız otel ve pansiyonlar 23 Nisan dolayısı ile full dolu çıktı. Planımızı bir daha revize ettik ve Fenerbahçe Marina’ya dönmeye karar verdik.
Daha sonra devamlı mekanımız Çardak Restaurana kapağı attık. Gayet lezzetli ve keyifli yemeğimizden sonra Cüneyt’in aklına Çardağın sahibi Mehmet bey'e kalacak yer sormak geldi. Mehmet bey hemen telefonla Heybeli'deki Özdemir Pansiyonu aradı ve iki oda yer ayarlandı. Bizde gönül rahatlığı ile yemeğimizi bitirip akşam 19:30 gibi Heybeli deniz otobüs iskelesi yanındaki balıkçı barınağının yolunu tuttuk. Orada, bizi barınağa bakan Ramazan dayı karşıladı. Teknemizi bağlayıp neta ettik ve hemen yakındaki Özdemir pansiyonda odalarımıza çekildik. Pansiyon öyle dört dörtlük çıkmadı, birazda tuzlu bir fiyata kaldık, fakat bunlara çok kafayı takmadan Heybeli’nin keyfini çıkardık. Sabah erkenden teknemizin yolunu tuttuk. Ramazan dayıya da küçük bir ödemeden sonra, Çamlimanı'nda kahvaltı etmek üzere yola çıktık. Hava çok durgun tam bir yaz havası. Çam limanında tek tük bir iki tekne var. Hemen, beş metre suya onbeş metre kaloma ile demirimizi attık. Kahvaltı hazırlandı resimler çekildi. Yaklaşık iki buçuk saatlik bir moladan sonra Çamlimanından demirimizi aldık. Bizim ufaklıklar illa "Boğaz Köprüsünün altından geçelim" diye tutturunca, her ne kadar yetişeceğimizi aklım kesmesede, boğaza doğru motoru kapatıp hafif poyrazda yelken seyrine başladık. Bu arada yekeye taktığım Davis Yeke Sabitleyici gayet başarılı şekilde dümeni tutuyor. Bizler ufak ufak yelken trimi yaparak, bazen 0.5 knot, bazen 4.5 knot, tramola ata ata boğaza doğru çok keyifle ilerlemeye başladık. Bazen rüzgar kesildiğinde, bizim ufaklıkla direk dibine gidip “haydar, haydar” deyip rüzgar çağırdık. Galiba biz bu haydar’ların dozunu fazla kaçırdık ki 20 dakika sonra rüzgar bindirmeye başladı. Aslında, hava tam yelken için ideal kıvamına gelmişti. Tekne yavaş yavaş iskeleye doğru yattı ve o anda olan oldu. Nilay’ın beti benzi attı yüzü beyazladı. Rüzgarda ona inat daha çok bindirmeye başladı. Cüneyt dümende olduğu için, tekne bayıldıkça o da rüzgar üstüne dümeni kırmaya başladı. Fakat Nilay'ın vaziyeti git gide daha vahim bir hal almaya başladı ve onu gören Cüneyt’de kontrolu kaybetti. Ben Nilay’ı son gördüğümde hüngür hüngür ağlıyor ve durmadan dua ediyordu. Tabi, tekneye keyif almak için bindiğimizden kimsenin o halde olmasını istemiyorduk. Cüneyt’de eşinin o halini görünce devamlı dümeni rüzgar üstüne kırdığı için genova tersten doldu ve olduğumuz yerde kaldık. Daha sonra ana yelken ve genovayı topladık. Tamamen kontolünü kaybetmiş olan Nilay’ı teskin ederek Ataköy Marina’ya doğru yollandık. Bu arada bizim hanım bir elinde bisküvi poşeti diğer elinde Neskafe olan biteni gayet sakin izliyordu. Bu da benim için bir şans tabi ki.
Tam boğaz çıkışına geldiğimizde rüzgarın ve dalgaların biraz daha artması ile Cüneyt’in oğlu Can kamaranın içinden, “babam kullanmasın bizi çok zıplatıyor” diye sesleniyordu.
Neyse, acısıyla tatlısıyla çok güzel bir haftasonu belleklerimize kazınmış oldu.
23Nisan Heybeli

1 yorum:

Unknown dedi ki...

tubi resimlerde süper çıkmış, tam miço :)